Bolu



 www.tatilfikri.com.tr



BOLU TARİHİ

Bolu yöresine ilk yerleşenlerin Bebrikler olduğu sanılmaktadır. Bebrikya adıyla anıldığı sanılan bu
yöreye İ.Ö. 8.yy sonra batıdan gelen Bithynialılar yerleşti. Daha sonra Bithynia olarak adlandırılan
bu topraklardaki başlıca yerleşme yerleri Kienos (daha sonra Prusias, bugün Konuralp) ile
Bithynion (bu günkü Bolu)’du. İskender’in ölümünü izleyen dönemde Bolu yöresinde bağımsız
Bithynia Krallığı kuruldu.

Roma döneminde önemi artan Bithynia, Bizans yönetimi altındayken elverişli doğal konumu
sayesinde 7. ve 9. yüzyıllardaki Arap akınlarından etkilenmedi. 11.yy’dan sonra Bizanslılar ile
Anadolu Selçuklular arasında el değiştiren yöre 13. yüzyılda Anadolu Selçuklularının, daha sonra
İlhanlıların eline geçti. Osman Gazi döneminde (1299-1324) Konur Alp tarafından Osmanlı
topraklarına katıldı ve sancak merkezi yapıldı. 1324-1692 dönemine Bolu'yu yöneten sancak beyleri
arasında Konur Alp, Gündüz Alp, I. Süleyman (Kanuni) ve Zor Mustafa Paşa dikkat çeker.
Bu dönemde, bir ara İsfendiyaroğulları’nın istila ettiği Bolu, 1692'de sancak beyleri yerine atanan
Voyvodalarca yönetildi. 1811'de II. Mahmud voyvodalığı kaldırınca, Bolu-Viranşehir adıyla
yeniden sancak oldu. 1864 Vilayet Nizamnamesi ile Bolu Sancağı Kastamonu Vilayetine bağlandı.
II. Meşrutiyet ilan edildiğinde Bolu Kastamonu’ya bağlı olduğundan, ilk Bolu Mebusları
Kastamonu mebusları arasında yer almıştır.
II. Meşrutiyetten (1908) Cumhuriyet dönemine kadar bağımsız sancak olarak yönetilen Bolu,
1923’te Vilayet haline getirildi. Bolu’nun son Mutasarrıfı Ahmet Fahrettin Bey, Bolu’nun ilk valisi
oldu.

Roma döneminde Bithynium olarak anılan kente İmparator Cladius’un hüküm sürdüğü yıllarda
Cladiopolis adı verildi. İ.S.12 yy. başlarında İmparator Hadrianus’un sevgilisi Antinoos’un doğum
yeri olması nedeniyle önem kazanan kent daha sonra Hadrionapolis olarak adlandırılmaya başlandı.
Bir piskoposluk merkezi olan ve Bizans döneminde Polis denen kenti, 11.yy’da yöreye gelmeye
başlayan Türkmenler Bolu olarak adlandırdılar.

ATATÜRK ve Bolu

Atatürk Bolu’ya 17 Temmuz 1934 tarihinde gelmiş Halkevinin hatıra defterine
şunları yazmıştır; “Bolu Halkevinde bir gece kaldım. Bolu’nun güzelliğinden, halkın coşkun
sevinçlerinden çok mütehassis oldum.”

Gazi Mustafa Kemal



ULAŞIM

Ankara ve İstanbul gibi iki büyük metropolün arasında kalan Bolu’ya yurdun her tarafından karayoluyla kolayca ulaşılabilmektedir. TEM Otoyolu ve D100 Karayolu Bolu şehir merkezinden geçmektedir. Hava ve demir yolu ulaşımı bulunmamaktadır. Bolu’da şehir içi ulaşım halk otobüslerince sağlanmaktadır. Şehir ve çevresinde bulunan tarihi, turistik yerler ve ilçelere ise Bolu’dan kalkan otobüs ve dolmuşlarla gidilebilir.


BOLU MUTFAĞI

Bolu ili yemek yapmaya meslek edinmiş kişiler ile ünlüdür. Mengen‘den yetişen aşçıların tarihi, padişah mutfağına kadar dayanmaktadır. Atatürk’ün aşçısı da Mengenlidir. Mengenli ustalar günümüzde Türkiye’de olduğu kadar diğer ülkelerde de tanınmaktadır. Her yıl yapılan Mengen Aşçılar Festivali kültür ve turizme katkısı açısından büyük önem taşımaktadır.

Bolu’da genellikle mutfak, yemek ve oturmak amacıyla kullanılmaktadır. Evlerin yapımında mutfağın geniş olmasına ayrıca özen gösterilmektedir. Köylerde hemen hemen her evin bahçesinde toprak veya tuğladan yapılmış fırın bulunmaktadır. Odun ateşinde fırında pişen hamurun veya yemeğin lezzeti oldukça farklıdır. Bolu’da düğünler “ekmek atımı” denilen gözleme dağıtımıyla başlamaktadır. Düğün haberlerini veren “okuntu” denilen davetiyeyi dağıtan “Okuyucu” düğün için gezerken her eve gözleme bırakır. Bu gelenek kız istemeye giderken de uygulanmaktadır. Ancak zamanla bu kaybolmaya yüz tutmuş gelenekler arasına girmiştir. Düğün yemekleri komşuların bir araya gelmesi suretiyle yapılır. Yayla Çorbası, Abant çorbası, yaprak dolması, et yemeği, hoşaf, börek, baklava düğün yemekleri arasında yer alır. Ayrıca kedi batmazı, paşa pilavı, cevizli çörek, yoğurtlu bakla çorbası, kabaklı gözleme, katık keş yöreye özgün yiyeceklerdir. Mudurnu’nun saray helvası yurt çapında ün yapmış bir kuru tatlı çeşididir.

Bolu Mutfağına Özgü Yemekler :

Üzümlü Kabak Hoşafı: Tatlı kabak soyulur, kare kare doğranır. Kuru üzüm bir başka kapta yıkanıp pişirilir. Kabaklar kaynar suya atılır, üstüne şeker ekilir. Kaynayınca kapatılır.

Müşür Hoşafı: İlk baharda bahçelerde yetişen gavur mancarı denilen bir otla pişirilir. Her derde devadır.

Coş: Pancarlar temizlenir kabukları ile iyice pişirilir. 3-4 saat kaynadıktan sonra kabukları soyulur, çok küçük parçalara ayrılır, ekşi olsun diye içine pestil veya erik kurusu (buruş) katılarak su ilave edilir. 1-2 saat pişirilir. Soğuyunca kış günlerinde özellikle makarna, pilavla servis yapılır.

Katık – Keş: Kaynamış yağlı sütten yoğurt çalınır. Yoğurt bir bez torbaya konulup ağaca asılır bir süre süzdürülür. Daha sonra tuzla yoğrularak özleştirilir. Biraz çörek otu koyulur, yuvarlak şekil verilerek yaylada gölgede kurutulur.

Su Böreği: Unun içine 3-4 yumurta kırılır, tuz ve su ile yoğrulur. Ufak ufak pazıları kalınca yazılır. Kare kare kesip kaynamış tuzlu suyun içine atılır. Hemen sonra soğuk suya batırılır. Tepsiye döşeyip arasına yağ sürülür, yarıya geldiğinde katık – keş maydanozla yapılan iç dökülür. Ocakta pişirilir.

Gırma Börek: Yufkanın içine kaymak, patates, soğan, nane, maydanoz konulup yuvarlanır üzeri yağlanıp pişirilir.

Kabaklı Gözleme: Kat kat açılan gözlemelerin arasına kabak ve şeker kavrulup sürülür ve üstüne döşenir, üzeri yağlanıp kalbura bastırılır. Şekil verdikten sonra pişirilir, kaymakla yenir.

Küllü Çörek (Kömme): Un, tuz, karbonat yoğrulur. Ekmek gibi yapılıp külün içine gömülür. Kabarınca piştiği anlaşılır. Özelliği ocakta az ateşli külde pişirilmesidir.

Sakız Bakla Çorbası: Bir tencerede kaynayan suyun içine ufak bir soğan çırpılır. Baklalar kırılıp yıkandıktan sonra tencereye atılır, pişirilir. İçine un, yoğurt, bir yumurta, tuz karıştırılır. İyice piştikten sonra yağ kızdırılıp dökülür.

Oğmaç çorbası: Yağ, soğan, kıyma, salça kavrulur üzerine su koyulur kaynatılır. İçine diğer tarafta hazırlanan yumurta ve un karışımı avuç içinde parçalanıp tencereye atılır. Pişmesine yakın maydanoz koyulur.

Yayla Çorbası: Bir tencerede tuzlu su kaynatılır. Ayıklanmış pirinç suyun içine atılır. Başka bir tencerede pişirilmiş nohut ilave edilir. Ayrıca tabakta bir bardak un, iki kaşık yoğurt, bir yumurta karıştırılıp çorbanın içine katılır. Piştikten sonra tereyağı kızartılıp üzerine dökülür.

Kaşık Sapı: Un, tuz, su, bir yumurta hamur yapılır. Büyükçe bir yufka açılır. Küçük kareler şeklinde kesilir ve iki ucu birbirine yapıştırılır. Kaynamış suyun içine bir tencereye pişirildikten sonra süzülür. Tepsiye alınır. Üzerine keş ceviz tereyağı kızdırılıp dökülür.

Palize: Nişasta suyun içine karıştırılır. Şeker ile birlikte kısa bir süre pişirilir. Muhallebiden farkı sütsüz olmasıdır.

Mantar Yemeği: Yöremizde tespit edilen mantar türleri oldukça fazladır. Mantarlar soğan, maydanoz ve tereyağ’la pişirilir. Yöremizde en çok görülen çeşitler Akkulak, Karakulak, Et kulağı, Malgadun, Cincile, Gövenek, Sütliyen, Gelincik, Kedi tırnağı, Obalan, Kanlıca, Söbelen, Saçaklı dır.

Paşa Pilavı: Haşlanmış patatesin kabukları soyulup doğranır. İçine bir iki tane haşlanmış yumurta, soğan, maydanoz, baharat, yağ, limon koyulup karıştırılır.

Haşlanmış pirinçler tuzlu suda bekletildikten sonra tencerede yağ, soğan ve et kızdırılır. Biraz su ile pişirildikten sonra pirinç, şeker, tuz, biber ilave edilir. Piştikten sonra üzerine tekrar yağ gezdirilip, kekik , dereotu ve ceviz ile tatlandırılır.

Kedi Batmaz: Yemek niyetine yenilen tatlılardandır. Tencerede tuzlu su kaynatılır. İçine küçük hamur parçaları atılıp pişirilir, suyu süzülünce üzerine tereyağı eritilir, ceviz ve pekmez dökülerek yenilir.

Saray Helvası (Depme Helva): Un yağda kavrularak miyale haline getirilir. Şeker suda kaynatılır. Daha sonra elde çekiştirilerek liflenmesi sağlanır. Biraz dinlendikten sonra tepsiye tepilir. Un ve şeker iyice karıştırılarak yedirilmelidir. Tepsiye tepilen tatlı baklava gibi kesilerek servis yapılır. Kış gecelerinde insanların birikme dedikleri sohbet toplantılarında yapılan bir tatlıdır.

Fındık Şekeri: Dağ fındığı çevirme ile kaplanır. Çevirme şekerin eritildikten sonra mermerin üzerine dökülüp karıştırılarak beyazlanması şeklinde elde edilir. Kazanda bu malzemenin içine atılan fındıklar çevrile çevrile beyaz renkli fındık şekeri haline getirilir.
 www.tatilfikri.com.tr






Yorumlar